NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
بَشَّارٍ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
جَعْفَرٍ
عَنْ شُعْبَةَ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ
قَالَ
فَلَمَّا كَانَ
قَرِيبًا
مِنْ
الْمَسْجِدِ
قَالَ لِلْأَنْصَارِ
قُومُوا
إِلَى
سَيِّدِكُمْ
Şu (bir önceki 5215. hadis,)
Şu'be'den de (rivayet edilmiştir). Bu hadisi Şu'be şöyle rivayet etti: (Hz.
Nebi) mescidin yakınında idi. Ensara (hitaben):
"Haydi kalkınız
efendinize" buyurdu.
İzah:
HZ. Sad b" Muaz
EVS kabilesmdeııdir- Evs kabilesi, Yahudî
Beni Kureyza kabilesinin müttefki idi. Meşhur rivayete göre Evs'liler, Nebi
(s.a.v.)'den Benî Kureyza *nın affını istemişler, O da:
Beni Kureyza hakkında
sizden bir adamın hakemliğine ne dersiniz? diye sormuştu. Yahudiler, Hz.
Muâz'ın hakemliğini kabul ettiklerini söylemişler, bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.) Hz. Sa'd'a haber göndermiş, Hz. Nebi'in yanına ensardan bazı akrabası
ile birlikte gelmiş ve Yahudiler tarafından karşılanarak kendisine,
yakınlarına iyilik et, denilmişti. O da kendilerine:
Gerçekten Sa'd için
Allah uğrunda hiçbir kimsenin levmine (kınamasına) aldırış etmeyeceği zaman
gelmiştir" cevabını vermiş ve:
Kureyza oğullarının
harbe yarayanlarının Öldürülmesine ve kızlarının da esir edilmesine
hükmetmişti.
Mevzumuzu teşkil eden bu
hadis-i şerifte, bir mecliste oturan kimselerin, oraya gelen bir kimse için
ayağa kalkmaları söz konusu ediliyor.
Bezi yazarının
açıklamasına göre, İmam Buhârî ile Müslim mevzumuzu teşkil eden bu hadisi,
delil getirerek, meclise yeni gelen bir kimse için ayağa kalkmanın mutlak
surette caiz olduğunu söylemişlerdir. Müslim "Ben ayağa kalkma konusunda
bu hadisten daha sağlam bir hadis bilmiyorum" demiştir. Ancak İbn
el-Hacc'ın da aralarında bulunduğu bazı ilim adamları, aslında mevzumuzu teşkil
eden bu hadisin, İmam Buhârî ve Müslim'in zannettikleri gibi hiç de ayağa
kalkmanın cevazına delalet etmediğini söylemişlerdir. Bunlara göre Hz. Nebi
"Haydi efendinize kalkınız" buyurmakla "Haydi kalkınız, gidiniz
de hasta olduğu için hayvanından inebilecek durumda olmayan efendiniz -veya en
hayırlınız olan- Sa'd'e hayvanından inmesi için yardım ediniz" demek
istemiştir. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in rivayetinin sonunda yer alan "Onu
(hayvanından) indiriniz" ifadesi de bunu açıkça ifade etmektedir. Eğer
gerçekten Hz. Nebi onların, zannettikleri gibi, Hz. Sa'd için ayağa
kal-kılmasını emretmek isteseydi, etrafındaki insanlara "Kümü ilâ
seyyidi-küm (haydi) kalkınız efendinize" demez de "kumu liseyyidiküm:
Efendiniz için (ayağa) kalkınız"deıdi. Sonra eğer gerçekten bir insan için
ayağa kalkmak caiz olsaydı, Rasûlü Ekrem efendimiz, bunu sadece Hz. Sa'd'a
tahsis etmez, herkese şâmil kılardı. Suyûtî'nin açıklamasına göre ise metinde
geçen: "Kumu ilâ seyyidiküm:" ifâdesi "gidiniz, onu ikram olsun
diye karşılayınız" anlamında kullanılmıştır. "Onun için ayağa
kalkınız" anlamında kullanılmamıştır.
Bu mevzuda birçok
görüşler ileri sürülmüştür. Bu hususta tutulacak en doğru yol, eğer bir yanlış
anlaşılmaya yol açamayacaksa, ayağa kalkmayı terk etmektir.
Bezi yazarının açıklamasına
göre "el-Lemeât" isimli eserde bu mevzuda şöyle denmektedir:
"Bazı ilim
adamları bir meclise yeni gelen bir kimse için ayağa kalkmanın sünnet olduğunu
iddia ettiler ve mevzumuzu teşkil eden bu hadisi de bu görüşleri için delil
getirdiler. Bazıları da "bir adam: Ey Allah'ın Resulü içimizden biri
(din) kardeşi veya bir dostu ile karşılaşıyor, ona eğilebilir mi?" diye
sordu da Rasulü Ekrem: Hayır, buyurdu. [Tirmizî, istizan; ibn. Hanbel, V, 162.]
mealindeki ha-dis-i şerife sarılarak bunun mekruh olduğunu söylediler. Sahih
olan şudur ki; ilim ve fazilet ehline ayağa kalkarak saygı göstermek kesinlikle
caizdir. Metalibu'l-Mü'minîn isimli eserde de "oturanların saygı için
yanlarına gelen bir kimseye ayağa kalkmaları liaynihi mekruh değildir. Mekruh
olan kendisine ayağa kalkılmaktan hoşlanan kişiler için kalkmaktır. Resulü
Zişan efendimizin sahabilerinden bazılarının ayağa kalkmalarını hoş
karşılamamış olması her gelene ayağa kalktıkları zaman kendileri için büyük
bir meşakkatin doğması söz konusu olduğu yer ve zamanlarla ilgilidir. Ayağa
kalkmakla ilgili değildir."
İmam Nevevî'de
"Hz. Nebi zamanında ayağa kalkmanın günümüzdeki gibi yaygın olmaması onun
bidat olduğuna delalet etmez. Çünkü o dönemde müslümanlar, mutlak surette
ayağa kalkmakla emrolunma-dıkları gibi ayağa kalkmamakla da emrolunmuş
değillerdi. Bu bakımdan ayağa kalkmama yönü daha ağır basmakla beraber,
meselenin bid'at olduğunu söylemek asla mümkün değildir.
Bezi yazarının
hocalarından merhum Muhammed Yahya'nın hadis notlanndaki açıklamasına göre,
aslında insanlara ayağa kalkmak caiz olmakla beraber, ayağa kalkan veya
kendisi için ayağa kalkılan açısından arızî bir fesadın bulunması halinde, bu
cevaz kerahete dönüşür. Kalkan açısından fesat riyakâr durumuna düşmesidir.
Bazı kişilerin bazan hiç de hoşlanmadıkları bir kimse için cemaat içerisinde
ayağa kalkmak durumunda kalmaları gibi.
Kalkılan açısından
fesat ise, kendisine gösterilen saygıdan dolayı büyüklük duygusuna kapılması
gibi. Fakat kişi gelen bir kimseye ayağa kalkmadığı takdirde, uğrayacağı zarar,
ayağa kalktığı takdirde, uğrayacağı zarardan daha büyük olmak, düşmanlık ve
kin kazanmak ve saldırıya uğramak gibi zararlara uğraması sozkonusu ise o zaman
ayağa kalkar.
Fakat Musannif Ebu
Davud'un rivayet ettiği bu hadiste sözü geçen kıyam, cevazı ihtilaflı olan
tazim kıyamı değildir. Yardım kıyamıdır. Yani Hz. Ebu Said el Hudrî'ye ayağa
kalkanlar onu tazim için değil, hayvanından inmesinde yardım etmek için
kalkmışlardır.
Bu mevzuda Hanefi ulemasında
Eşref Ah et-Tehânevî de şöyle diyor:
"Kıyamın çeşitli
şekilleri vardır:
1. "Kıyam"
kelimesi "li" harf-i cerri ile kullanıldığı zaman ayağa kalkmak
anlamına gelir.
2. "İla"
harf-i cerri ile kullanıldığı zaman yürüyüp gitti, anlamına gelir.
3. "Beyne"
kelimesiyle kullanıldığı zaman "önünde görünmek" anlamına gelir.
4. "Alâ"
harf-i cerri ile kullanıldığı zaman oturmakta olan bir kimsenin arkasında
dikilmek manasına gelir. Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte kıyam
kelimesi "ilâ" ile kullanıldığı için "yürüyüp gitti" anlamında
kullanılmıştır. Bu çeşit kalkış ise ne tazim ne de ikram içindir. Ancak Hz.
Sa'd'ın rahatsızlığıyla ilgili özel bir kalkıştır.
Bu mevzuda en titiz
davranış şudur: "Kişi duruma bir bakmalı, eğer kalktığında kerahet
gerektiren bir durum ortaya çıkacağına kanaat getirecek olursa kalkmamalı.
Fakat bununla beraber kalkmadığı takdirde kendisine karşı taraftan bir zarar
gelmesi söz konusu ise o zaman kalkar.
Bu mevzuya İbn
Abidin'in şu sözleriyle son veriyoruz: "Hatta gelene tazim olsun diye
ayağa kalkmak müstehabtir. Mescidde oturan bir kişinin yanına gelene tâzimen
ayağa kalkması, Kur'an okuyanın, gelene tazim için ayağa kalkması, eğer gelen
kişi tazime müstehak ise mekruh değildir."
Müşkilu'1-Âsâr adlı
eserde, şu hüküm yer almaktadır: "Başkasının önünde, ayağa kalkmak, bizzat
mekruh değildir. Mekruh ancak kendisi için ayağa kalkılan kişi kendisi için
kalkılmayı severse, bahis konusu olur. Eğer kendisi için kalkılmasına kıymet
vermeyen bir kimse için kalkarsa kerahet olur."
İbn Vehhab dedi ki:
"Diyorum ki: Bizim asrımızda ayağa kalkmanın müstehab olması, uygundur.
Çünkü ayağa kalkılmazsa kin ve nefret, düşmanlık oluşur, gelenin kalbinde hele
ayağa kalkmanın adet haline gelmiş olduğu bir memlekette ayağa kalkmamak felâkettir.
"Bu hususta varid
olan tehdidler ancak önünde ayağa kalkmayı vacib kılan kişi hakkındadır.
Nitekim bazı Türk ve Acemler böyle yaparlar."
Derim ki: el-İnaye ve
başka kitablarda eş-Şeyhü'1-Hakim Ebu'î-Kasım'dan rivayet edilen de bunu te'kid
etmektedir. Bu zatın huzuruna bir zengin geldiği zaman, ayağa kalkar ona tazim
eder. Fakat fakirlere, ilim talebelerine kalkmazdı. İtiraz kabilinden bunun
sebebi soruldu. Dedi ki:
Zengin bir kimse benden
tazim beklemektedir. Eğer ben bu tazimi bırakırsam, o zaman o zarar
görecektir. Fakat talebelere gelince onlar benden sadece selamlarına cevap
vermemi ve ilim hususunda kendileriyle sohbet etmemi beklerler.
"Seyyid"
kelimesiyle ilgili açıklamayı (4806) nolu hadisin şerhinde açıkladığımızdan
burada tekrar lüzum görmüyoruz. Bu mevzuyu 5229 ve 5230 nolu hadislerin
şerhinde tekrar ele alacağız. İnşallah.